Aziz Dağtekin Yazdı
Donald Trump ve Benjamin Netanyahu, farklı ülkelerin liderleri olmalarına rağmen, Ortadoğu’daki politikalarıyla birbirine sıkı sıkıya bağlı figürlerdir. Her ikisi de güçlü birer popülist lider olarak, dini ve milliyetçi temeller üzerinden yükselen söylemleriyle dikkat çekiyor. Trump, özellikle Evangelist Hristiyan desteğiyle hareket ederken, Netanyahu, İsrail’in stratejik çıkarlarını ve Siyonist ideolojisini savunuyor. Bu makale, Trump ile Netanyahu arasındaki ilişkileri, her ikisinin Ortadoğu politikalarındaki ortak noktaları ve bu politikaların Filistin, Gazze, İran ve bölgedeki diğer dinamiklere nasıl etki edeceğini inceleyecektir.
Evangelist Trump ile Siyonist Netanyahu’nun Kirli ve İdeolojik Ortaklıkları
Donald Trump, ABD’nin başkanı olduğu dönemde özellikle Evangelist Hristiyanların güçlü desteğini arkasına almış bir liderdi. Evangelist Hristiyanlar, İsrail’i Tanrı’nın vaat ettiği topraklar olarak görürler ve bu nedenle, Trump gibi figürlerin İsrail lehine politikalar izlemesi onlar için büyük önem taşır. Trump’ın İsrail ile ilişkileri, Evangelistlerin ideolojik desteğini pekiştiren bir politika setine dayanıyordu. Bu, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması ve Golan Tepeleri’ne dair İsrail’in egemenliğinin tanınması gibi adımları içeriyordu.
Benjamin Netanyahu, İsrail’in sağcı hükümetinin başında uzun yıllar görev yaptı ve Siyonist bir lider olarak, İsrail’in güvenliğini ve toprak bütünlüğünü savunuyor. Netanyahu, İsrail’in dini ve etnik kimliğine güçlü bir vurgu yaparak, özellikle Filistinlilere karşı sert bir tutum sergileyen bir politika izledi. Trump’ın Netanyahu’yu ve onun izlediği politikaları desteklemesi, her iki liderin de Ortadoğu’da benzer bir vizyona sahip olduğunu gösteriyor.
Trump’ın Ortadoğu Politikası ve Netanyahu’nun Stratejileri
Trump’ın Ortadoğu politikası, genellikle Netanyahu’nun stratejik çıkarlarıyla örtüşüyordu. Trump, İsrail’e karşı olumlu bir tutum sergileyerek, bölgedeki birçok tartışmalı kararı destekledi. Bu kararlar arasında en dikkat çekeni, 2017 yılında Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanımasıydı. Bu, hem Filistinliler hem de Arap dünyası tarafından büyük tepkiyle karşılanmıştı. Ancak Trump, bu adımının Evangelist Hristiyanlar için tarihi bir anlam taşıdığını vurgulamıştı. Kudüs’ün tanınması, aynı zamanda Netanyahu’nun İsrail’in başkenti üzerindeki egemenliğini pekiştirdi.
Trump’ın bir diğer önemli kararı ise 2018’de İran ile yapılan nükleer anlaşmadan çekilmesiydi. Bu karar, hem İsrail’in güvenliğini tehdit eden İran’a karşı bir tavır olarak yorumlandı hem de Siyonistlerin Ortadoğu’daki güç dengelerinde ABD’nin tam desteğini aradığı bir dönemde geldi. Trump, İran’ı “terörist devlet” olarak nitelendirip, ülkeye yönelik sert yaptırımlar getirdi ve “Maksimum Baskı” politikası uyguladı. Bu, Netanyahu’nun en çok istediği adımlardan biriydi çünkü Netanyahu, İran’ın nükleer silah geliştirme potansiyelini İsrail’in varlığı için büyük bir tehdit olarak görüyordu.
Trump ile Netanyahu’nun Filistin ve Gazze Özelindeki Politikaları
Trump, İsrail’in çıkarlarını desteklemek amacıyla Filistin’e karşı sert bir tutum sergileyerek, Filistin’in bağımsız bir devlet kurma yolundaki haklarını ihlal etti. Trump’ın 2020 yılında ortaya koyduğu “Yüzyılın Anlaşması” planı, Filistin’in bağımsızlık umutlarını sonlandıracak şekilde tasarlanmıştı. Bu plan, Batı Şeria’daki bazı toprakların İsrail’e verilmesini ve Kudüs’ün tamamen İsrail’in başkenti olarak kabul edilmesini öngörüyordu. Filistinliler ve Arap dünyası bu plana tamamen karşıydı ve “Yüzyılın Anlaşması”, Ortadoğu’da büyük bir tartışma yarattı.
Netanyahu, bu tür politikaları destekleyerek, İsrail’in güvenliğini sağlama amacını güdüyordu. Filistinlilere yönelik uygulanan ekonomik abluka, Gazze’ye yapılan askeri operasyonlar ve Batı Şeria’daki yerleşim alanlarının genişletilmesi gibi adımlar, Netanyahu’nun stratejisinin temel unsurlarıydı. Trump’ın Filistin’e karşı izlediği politika, aslında Netanyahu’nun yıllardır savunduğu politikalarla büyük ölçüde örtüşüyordu.
İran ile İlişkiler Ve Trump ile Netanyahu’nun Ortak Çıkarları
Trump ve Netanyahu’nun Ortadoğu’daki en önemli ortak çıkarlarından biri de İran’a karşı duyulan düşmanlık olmuştur. Netanyahu, İran’ı bölgedeki en büyük tehdit olarak görürken, Trump da İran’ı “şer ekseni”nin merkezinde bir aktör olarak tanımlıyordu. Trump, İran’ın nükleer silah üretme kapasitesine sahip olmasını engellemeye yönelik sert yaptırımlar uyguladı ve İran ile yapılan nükleer anlaşmadan tek taraflı olarak çekildi. Netanyahu, bu tutumu büyük bir memnuniyetle karşıladı çünkü İran’ın nükleer silah geliştirmesi, İsrail için hayati bir tehdit anlamına geliyordu.
Bunun yanı sıra, Trump ve Netanyahu, İran’ın bölgedeki etkisini sınırlamak için Arap ülkeleriyle olan ilişkileri güçlendirmeyi hedeflediler. Bu bağlamda, Trump yönetiminin “İbrahim Anlaşmaları” olarak adlandırılan, İsrail ile bazı Arap ülkeleri arasında normalleşme anlaşmalarını imzalaması, hem Netanyahu hem de Trump için büyük bir diplomatik başarıydı. Bu anlaşmalar, İran’a karşı birleşik bir cephe oluşturmayı amaçlıyordu.
Bölgesel Güç Mücadeleleri: Trump ve Netanyahu’nun Gelecekteki Politikaları
Trump ve Netanyahu’nun politikaları, her ne kadar bireysel çıkarlarla şekillenseler de, Ortadoğu’da önemli jeopolitik değişimlere yol açtı. Trump’ın görev süresinin sonunda, özellikle İran’a yönelik baskılar ve İsrail’in Batı Şeria’da yeni yerleşim alanları inşa etme çabaları devam etti. Netanyahu’nun hükümeti de bu stratejilere paralel olarak hareket etti. Ancak Trump’ın 2020 seçimlerinde kaybetmesi ve Joe Biden’ın başkanlık koltuğuna oturması, bölgedeki güç dengesini değiştirmiştir. Biden yönetimi, Netanyahu’nun politikalarına daha temkinli yaklaşırken, Trump ve Netanyahu’nun izlediği sert çizgiden daha farklı bir diplomatik yaklaşım sergiliyor.
Ancak, Trump’ın ve Netanyahu’nun gelecekteki politikaları, bölgedeki dengeleri belirlemede etkili olabilir. Her iki liderin de Ortadoğu’da kalıcı bir barış için değil, güç mücadelesi ve dini ideolojiler doğrultusunda adımlar attığı söylenebilir. Evangelist Hristiyanlar ve Siyonistler arasındaki bu işbirliği, her iki taraf için de bir çıkar ilişkisine dayanıyor. Ancak bu politikalar, bölgede kalıcı bir çözüm bulmak yerine, gerilimleri daha da artırma riski taşıyor.
Sonuç itibariyle, Donald Trump ile Benjamin Netanyahu arasındaki ilişki, sadece iki liderin kişisel dostluğundan çok daha fazlasını ifade etmektedir. Bu ilişki, Ortadoğu’daki dini, siyasi ve stratejik hedeflerin bir birleşimidir. Trump’ın Ortadoğu politikaları, Netanyahu’nun İsrail’in güvenliğini sağlama amacıyla şekillenen stratejileriyle örtüşmektedir. Ancak, bu politikaların uzun vadede bölgeye nasıl bir etkisi olacağı hala belirsizdir. Ortadoğu’nun geleceği, bu tür liderlerin ideolojik ve stratejik hamlelerinin yanı sıra, yerel halkların direnişi ve uluslararası toplumun müdahalesine de bağlı olacaktır.