CHP, depremi siyasi malzeme yaptı, insanların acısını hiçe saydı. İddialarının her biri ise yalan çıktı. İftiraya doymayan CHP, kendi belediyelerini korumak için “Belediyelerin yıkım yetkisi yok” yalanına sarıldı. Sözcü’nün de haber yaptığı bu iddianın gerçek dışı olduğu ortaya çıktı.
Kanunda açıkça yer alan maddeyi görmezden gelen Kılıçdaroğlu da bu yalanı söylemekten geri durmadı. Türkiye, İzmir depreminin üzüntüsünü yaşarken CHP bir kez daha insanların acılarından siyaset malzemesi çıkarmaya çalıştı. Daha depremin ilk gününden Kızılay Kan Merkezi’nin yıkıldığını iddia eden CHP’liler, tam gücüyle çalışan kan merkezinin görüntüleri yayınlansa bile yalanlardan vazgeçmedi. Bu kez CHP Genel Sekreteri Selin Sayek Böke “AFAD çadırlarını kullanabilmeniz için evinizin hasarlı olduğunu belgelemeniz gerekiyor. Belediyelerimizin çadırlarını ise ihtiyaç sahibi olduğunu belirten herkes kullanabilir” ifadelerini kullandı.
AFAD Başkanı Mehmet Güllüoğlu, çadırlarının tüm depremzedelerin hizmetinde olduğunu belirtirken saniyelerle yarışılan böyle bir dönemde kurumuna atılan iftirayı “Aaah ah enkazlarla mı uğraşalım, bu tür haberlerle mi bilmiyorum. Ne olur yük olmayın, yardımcı olun” şeklinde cevapladı.
CHP’nin deprem siyaseti yine de son bulmadı. Bu kez de bölgeye giden CHP heyetinin büyük bir skandalı açığa çıkarttığı iddiası ortaya atıldı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, belediyelerin yaptığı denetimlerde depremde yıkılan üç bina dahil olmak üzere, sadece Bayraklı İlçesi’nde ‘çürük’ olduğu yönünde toplam 208 bina ile ilgili hazırlanan raporların Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bildirildiğini kaydetti. CHP’li belediyeleri aklayarak faturayı bakanlığa atmaya çalışan Torun hasarlı ve riskli binalar konusunda yetkinin tamamen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda olduğunu belirterek, “Bu konuda tam yetki bakanlığın. Belediyelerin ne ceza kesme ne de yıkım yetkisi bulunuyor” dedi.
Torun’un bu yalanı ise yasaya takıldı. Çünkü 3194 sayılı imar kanununun “Yıkılacak derecede tehlikeli yapılar” ile ilgili 39. maddesinde tam olarak şu ifadeler yazılıydı:
“Bir kısmı veya tamamının yıkılacak derecede tehlikeli olduğu belediye veya valilik tarafından tespit edilen yapıların sahiplerine, tehlike derecesine göre bunun izalesi için belediye veya valilikçe on gün içinde tebligat yapılır. Yapı sahibinin bulunmaması halinde binanın içindekilere tebligat yapılır. Onlar da bulunmazsa tebligat varakası tebliğ yerine kaim olmak üzere tehlikeli yapıya asılır ve keyfiyet muhtarla birlikte bir zabıtla tespit edilir. Tebligatı müteakip süresi içinde yapı sahibi tarafından tamir edilerek veya yıktırılarak tehlike ortadan kaldırılmazsa bu işler belediye veya valilikçe yapılır ve masrafı yüzde 20 fazlası ile yapı sahibinden tahsil edilir.”
Sözcü Gazetesi de Torun’un bu iddiaları hiç sorup soruşturmadan 2 Kasım Pazartesi günü sürmanşetine taşıyarak CHP’li belediyeleri koruma yalanına ortak oldu. Sözcü gazetesinin büyük bir habercilik olarak duyurduğu bu yalana en büyük tepki ise Sözcü gazetesinin kendi yazarı Saygı Öztürk’ten geldi. Öztürk bugün (3 Kasım 2020) yayınlanan yazısında kabahatin bakanlıkta değil belediyelerde olduğunu detaylı bir şekilde açıklayarak ortaya koydu. Öztürk yazısında şu sözlere yer verdi:
CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, “Bayraklı Belediyesi, 208 binayı, ‘Çürük’ diye Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bildirmiş ama Bakanlık işlem yapmamış” dedi. Çevre Bakanı Murat Kurum da, böyle bir yazının kendilerine gelmediğini açıkladı. Yasal boyutuna bakarsak, Bakan Kurum’un dediği daha doğru. Çünkü 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 39. Maddesi’ne göre; konunun Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile bir ilgisi yok. Eğer belediye çürük bina tespit etmişse, yıkacak ya da yıktıracak olan da yine belediyedir. Eğer, çürük binayı Valilik tespit etmiş olsaydı durum daha farklı olurdu. O zaman yıkımı Valiliğin yapması gerekiyor. Oysa, Bayraklı Belediye Başkanı’nın da yaptığı açıklama çürük binayı kendilerinin belirlediği yolundadır. Ayrıca, bu tespitlerin yapıldığı tarihte çürük binaların olduğu yer Bornova Belediyesi sınırları içindedir. Şimdi ise Bayraklı Belediyesi sınırları içinde. Her iki belediyenin başında o tarihte de, bugün de CHP’li başkanlar bulunuyor.
GÖREVLERİNİ YAPMADIKLARINI İTİRAF ETTİLER
Yıkılan Doğanlar ve Rızabey apartmanlarının da aralarında bulunduğu çürük raporlar CHP kayıtlarına göre 2012 ve 2018’te yapıldı. İnceleme Bayraklı Belediyesi tarafından yapılırken yıkım yetkisi olan belediye harekete geçmedi. Aynı şekilde deprem olduktan 5 dakika sonra yıkılan Karagül Apartmanına da belediye tarafından çürük raporu verildiği ortaya çıktı. Yani Seyit Torun liderliğinde CHP’li belediyeleri korumak için yapılan bu çıkış aslında depremde yıkılan binalarla ilgili başlıca sorumluluklardan birinin CHP’li belediyeler olduğunun da itirafı olarak kayıtlara geçti.
KILIÇDAROĞLU HALA YALAN SÖYLÜYOR
İddialara karşı gerçeğin ortaya çıkmasına rağmen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu bugün partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada bu yalanı bir kez daha söylemekten geri kalmadı. Kanunda net bir şekilde belediyenin yıkılacak derecede tehlikeli yapıları tespit etmesi halinde yıkma zorunluğu olduğu yazsa da Kılıçdaroğlu bu kanunu görmezden gelerek “Yıkıma kim karar veriyor? Belediye mi? Hayır, belediyenin böyle bir yetkisi yok. Valilik ve ona bağlı kurumlar kararı alıyorlar, bakanlığa gönderiyorlar. Sonra yıkımına karar verilirse belediyeye ‘Şurayı gidip yıkacaksın’ diyorlar. Belediye de orayı yıkmak zorunda” ifadelerini kullandı.
1999 ÖNCESİ İDDİLARINDAKİ ASIL HEDEF
CHP’li isimler ve Sözcü gazetesi bir başka iddiada ise binaların 1999’dan önce yapıldığını iddia etti. Burada da yılardır İzmir’de görev yapmış tek CHP dışındaki belediye hedef alındı. Bu iddialar, suçlamaları 1994-1999 arasında görev yapan Burhan Özfatura dönemine yıkmak için söylense de bölgede bir çok binanın 2000 sonrası ruhsat alarak yapıldığı ortaya çıktı.