Âlim; sözlük anlamı itibari ile, bilen, ilim sâhibi anlamındadır. Dinde âlim ise; zamânın fen ve edebiyât bilgilerinde yetişmiş, Kur’ân-ı kerîmin ve yüzbinlerce hadîs-i şerîfin mânâsını ezberden bilen, İslâmın yirmi ana ilmi ve bunların kolları olan seksen ilminde mütehassıs, tasavvufun en yüksek derecesine ulaşmış, yetişmiş ve yetiştirebilen zâta denmektedir.
Hadis-i şerifte; (Ümmetimin âlimlerine hürmet ediniz. Onlar yeryüzünün yıldızlarıdır) buyuruldu. Abdullah bin Mübârek hazretleri; “Âlimleri hafife alanların âhireti, ümerâyı, devlet başkanlarını hafife alanların dünyâsı, dostlarını hafife alanların mürüvveti, insanlığı yıkılır” buyurmuştur. Peygamber efendimiz bir hadîs-i şerîflerinde; (Bir kimse, âlimin sesinden yüksek sesle konuşursa, Allahü teâlâ, onu dünyâda ve âhirette hakîr eder. Eğer pişmân olur, tövbe ederse affolur) buyurmuştur. Âlimi, âlim tanır, câhil tanıyamaz. Âlimin kıymetini ancak âlim anlar. Gülün kıymetini bülbül, altının ayârını kuyumcu, incinin hâlisini de ancak kimyâger anlar. İnsanı dalâletten, kötü yoldan ilim ve âlimler kurtarır. Rehber olmadan doğru yola kavuşulamaz. Bunun için, Ehl-i sünnet âlimlerini ve bunların yazdığı doğru din kitâplarını arayıp, bulmak lâzımdır.
Hadîs-i şerîfte; (Doğru ilim sâhibi olan ve ilmi ile amel eden bir âlim ile Peygamberler arasında bir derece fark vardır. Bu bir derece, peygamberlik makâmıdır) buyuruldu. Bir kimse, bir âlime buğzetse veyâ söğse, bu yaptığı sebepsiz ise, o kimsenin küfründen korkulur. Muhyiddîn-i Arabî hazretleri buyurdu ki: “Evliyâya ve ilmi ile âmil olanlara düşmanlığın küfür olduğunu, büyüklerin çoğu bildirmiştir.” Aliy-yül-havâs hazretleri de; “Evliyâdan ve ulemâdan birine düşman olandan uzaklaşmak lâzımdır” buyurmuştur. Velîye ve âlime karşı gelmek, dalâlettir, kendini helâk etmektir. Allahü teâlânın velîleri, ilmi ile âmil olan âlimlerdir. Bunlardan ölü veyâ diri olan birisini dil veyâ kalb ile inkâr etmek, açık bir küfürdür. Peygamber efendimiz; (Âlimler peygamberlerin vârisleridir) buyurmuştur. Âlimleri, velîleri tâzîm etmek, bunlara saygı göstermek, çeşitli şekilde olur. Bunlardan biri, kendilerine tahtadan tabut yapmak ve mezârları üzerine kubbe yapmaktır. Sarıklarının büyük olması, elbiselerinin geniş ve temiz olması da bunları tâzîm, hürmet etmek içindir. Câmi’ul-Fetâvâda âlimlerin, velîlerin, seyyidlerin mezârları üzerine binâ, türbe yapmanın mekrûh olmadığı yazılıdır. Evliyânın kabirlerine nefret edilmemek, saygı göstermek için sanduka, örtü ve sarık koymak, bunları kabir sâhiplerini hakâretten korumak, tâzîm ve saygıya sebep olmak niyyeti ile yapmak, câizdir. Selef-i sâlihîn zamânında bunlar yapılmazdı. Fakat, o zamân herkes kabirlere hürmet ederdi.
İLME KİM KIYMET VERMEZ?
İlme Allahü teâlâ kıymet vermektedir. Fakat dünyâya düşkün olanlar, ilme kıymet vermezler. Böyle olanlar, dinlerinin noksan olması tehlikesinden korkmazlar ve hakîkî din âlimlerinin kitâplarından okuyup öğrenmezler. Bunların tek düşünceleri, para, mal toplamak ve mevki elde etmektir. Helâlden mi, harâmdan mı geldiğini hiç ayırdetmezler. Hakkı bâtıldan ayırmazlar. İlmin ve hakîkî din âlimlerinin kıymetini bilmezler. Hakîkî din adamlarının vaazları, kitâpları, bunların nazarında, hayvan pazarında güzel kokular satan attâr ve âmâlara ayna satan kimse gibidir. Ebû Leheb gibi kimseye Tâhâ sûresini okumak ve sokak serserisinin cebine inci, mercan doldurmak ve bir âmâya sürme hediyye etmek, akıllı kimsenin yapacağı şey değildir. Allahü teâlâ, böyle kimseler için; (Bunlar hayvan gibidir, hattâ daha aşağıdırlar) buyurdu. Netice olarak, ilme ve bu ilmin sahibi olan hakîkî âlimlere hürmet etmek, saygı göstermek lâzımdır. Peygamber efendimizin buyurduğu gibi: (Âlime haksız olarak hakâret eden kimseyi, Allahü teâlâ, bütün insanlar arasında hakîr, rezîl eder. Âlime hürmet eden kimseyi, Allahü teâlâ, Peygamberler gibi azîz eder, şereflendirir.)